'Bir Zamanlar Gelecek: 2121' farklı senaryosuyla şaşırtacak
'Yaşanılan felaketler ve sıcaklık değerlerinin artması sebebiyle, insanlar yerin altında yaşamak zorunda kalsalardı ne olurdu? Bu insanların dünyası, yaşam biçimleri, duruşları ve sistemleri nasıl şekillenirdi? Ülke ve millet fark etmeksizin tüm insanlık bir araya gelse nasıl b.
'Yaşanılan felaketler ve sıcaklık değerlerinin artması sebebiyle, insanlar yerin altında yaşamak zorunda kalsalardı ne olurdu? Bu insanların dünyası, yaşam biçimleri, duruşları ve sistemleri nasıl şekillenirdi? Ülke ve millet fark etmeksizin tüm insanlık bir araya gelse nasıl bir sistem kurarlardı? Ayrıca bu sistemi 15-25 yaş aralığındaki gençler yönetse idi, neler olurdu?' İşte tüm bu sorular ve daha fazlası Serpil Altın'ın birincil uzun metrajlı "Bir Zamanlar Gelecek: 2121" adlı filminin zeminini oluşturdu.
"Biz doğayı tahrip etmeye devam edersek sonumuz tek ve kapalı mekânlar olacak. Biz de farkındalık yaratmak kaygısıyla bir film yerine getirmek istedik." diyen Altın'a tarafından film bilim kurgu da olsa günümüzün bilimsel verilerinden besleniyor. Ayrıca politik ayrıca de çevreye dönük eleştirel bir görüş açısının hâkim olduğunun belirtildiği filmde iklim krizi ve su kıtlığı esas konulardan biri ve yer aşağı yaşayan insanlar bir gün baştan yeryüzünde yaşayabilmeyi düş ediyor.
Yapımcı Korhan Uğur'un "Bilim kurgu filmleri genellikle geleceğe yazılan mektuplardır. Ancak bu film gelecekten gelen bir mektup gibi. Filmimizin Türkiye sinemasında acayip lakin hoş bir akıntı oluşturacağını, bununla beraber sinemamızın algısını bozacağını düşünüyorum." biçiminde özetlediği filmi yönetmeni Serpil Altın ve başrol oyuncuları Selen Öztürk ve Modern Iftihar Öztürk anlattı.
"Geleceği varsayım etmenin en iyi yolu onu yaratmaktır..." Peter F. Drucker söylüyor bu sözü. Yönetmen Altın da "Bizim de geleceğe dair bir tahminde bulunmamız gerekiyorsa bunu ancak yaratarak becerebiliriz." diyor.
SERPİL ALTIN: "FİLMİN DAHA AŞAĞI YAPISI PANDEMİDE OLUŞTU"
Filminizin çıkış noktası ne oldu, uygulamaya dışarı giden akıl sürecinden bahseder misiniz?
Önce yeni bir bebek doğduğunda ihtiyar bir hayatın sona ermesi fikri geldi aklıma. Sonradan pandemi döneminde eve kapandığımızda doğanın kendi kendini yenileyebiliyor olması da düşündürdü beni. öte yandan Çin'de başlayan pandeminin bütün dünyaya sirayet etmesi, küreselleşme ile birlikte bir virüsün başka ülkelere taşınabiliyor oluşu, iklim krizi vs. Kısacası bunların hepsi "100 yıl sonradan ne olur?" sorusunu bana sordurdu. Böylece geleceği merak etmeye başladım. Tüm bu süreci pandemide deneyimledim dolayısıyla filmin alt yapısı da bu süreçte oluştu.
KARBON ÜÇGENIN TABAN OLMAYAN KENARI İZSİZ VE ATIKSIZ BİR SET ORTAMI YARATTIK
Çekimler nerede ve nasıl gerçekleşti, ne değin sürdü?
Çekimler 3 hafta boyunca İstanbul'da bir platoda gerçekleşti. Dekorlar ayrıntılarıyla geri mutasyon malzemesinden üretildi. Dünyada epey popüler olan bir anlayışı Türkiye'de ilk önce biz uyguladık ve filmin tüm çekim sürecini yeşil dostu bir anlayışla tamamladık. Şöyle ancak biz sinema yaparken bir taraftan da fazlasıyla çevre kirliliği yaratıyoruz. Sayfalar dolusu senaryolar, bardaklar ve plastikler dolusu su... Dekorların yapılıp yıkılması ve çöpe dönüşmesi ya da kullanılan malzemelerin geri dönüştürülememesi... Bütün bunlar bizim geleceğimiz için kayda değer ve kendi filmimizde de bunu görmezden gelemezdik. Biz de bu durumu sete yansıttık. Örneğin senaryolar için dijital gönderimler yolunu seçim ettik. Çıktı almamaya özen gösterdik. Çoğu işimizi dijital olarak çözmeye çalıştık. Ekibimize ve oyuncularımıza su ya da dere içerken kullanmaları için mataralar armağan ettik, tüm dekorlarımızı geri dönüşümden elde ettik. Daha önce bambaşka çekimlerde kullanılmış malzemeleri sanat yönetmenimizle birlikte toparladık. öte taraftan bazı yasaklar koyduk sette, plastik veya kâğıt kadeh kullanılmayacak gibi. 40 kişiden oluşan ekibimizde az lakin öz profesyonel halk çalıştırmaya gayret gösterdik ki karbon bacak izini de en üye düşürelim. Oyuncularımızın hepsi tek bir araçla gelip gittiler. Geleceğe dair bir meslek yaparken bunun çekim sürecine de yansımasını ihmal edemezdik. Bu durumun sürdürülebilir olması için elimizden geleni yapacağız.
DİSTOPYA MI ÜTOPYA MI BUNA İZLEYEN KARAR VERECEK
Bu yarattığınız dünyada ırk mutlu mu peki? Yani orası bir distopya mı yahut ütopya mı?
Bu film kimine kadar ütopik kimine tarafından de distopik. Çünkü bir yanda kiranızı, yemeğinizi, maaşınızı, çocuğunuzun hangi okula gideceğini, ödemelerinizi düşünmediğiniz, savaşın olmadığı barışın hüküm sürdüğü bir sistem diğer yanda da kıtlık... Yeni bir hayatın doğması için bir ölüme ihtiyaç var. Her aileye sadece 25 litre suyun verildiği bir uyum söz konusu. Kısacası distopya mı distopya mı buna izleyen karar verecek.
MODERN IFTIHAR ÖZTÜRK: "AYNI ŞEYLERİ OYNAMAKTAN ÇOK SIKILMIŞTIM"
"Ben artık benzer şeyleri oynamaktan çok sıkılmıştım. Sektörde farklı bir şeyler oynayabilmek ama tiyatroda muhtemel. Onu da geçimini sağlama sıkıntısı nedeniyle yapmak istemeyince ister istemez televizyona yöneliyorsunuz. Televizyon da size benzer roller sunuyor. Bu filmin senaryosunu birincil okuduğumda doğrusu ufkum açıldı. Aklıma bu rolü nasıl oynayabileceğim konusunda türlü seçenekler geldi. Okurken devamlılık fazla hızlı aktı. Türkiye bağımsız sineması denince akla sakin ve hareketsizlik geliyor. Fakat bu o kadar yok. Bu fazla çabuk ve aralıksız sürekli bir hareketi vardı. Teklif bana gelmeden gerçekte eşimle birlikte oturup dua etmiştik "Lütfen öbür bir şey gelsin ve oynayayım" diye. Hemen peşinde bu iş geldi. Senaryoyu okuduktan sonradan hızlıca kendilerine döndüm. Nasıl yapacaklar diye meraklandım. Çünkü kafada ister istemez bazı soru işaretleri oluşuyor laf konusu film bilim kurgu olunca. Yönetmen ve yapımcıyla buluştuğumda fark ettim ki her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmüşler. Resimlerden dekoruna, oyunculuklardan müziğine değin... Konuştuktan sonradan da fark ettim ama asla katı ahali değiller. Çünkü benim en zorlandığım şeylerden biri yönetmenin katı ve ısrarcı olması. Çünkü bu oyuncunun sınırlarını belirliyor. Bu da bir stil evet fakat katı ve ısrarcı olmayan insanlarla çalışmanın şöyle bir avantajı var, iş öbür bir boyuta taşınabiliyor. Kısacası bu insanlarla hem tanıştığıma hem de çalıştığıma çok mutluyum."
"FİLMDEKİ YAŞAMSAL HEMEN DA YAŞADIĞIMIZI DÜŞÜNÜYORUM"
"Oynadığım kişilik gerçekte fazla acayip ve şahsen hepimiz aynı şeyleri yaşıyoruz. Karakterimi önce şöyle görüyoruz: Yerin aşağıda bir aile içinde, kapana sıkılmış gibi. Oysa ben böyle görmedim, çünkü bu söylediğim ilk katmanı. İkinci katmanına geçtiğimizde, ben dünyayı bir uzay gemisi olarak görüyorum ve bir hedefe dürüst gittiğimizi düşünüyorum. Fazla hoş bir uzay gemisi bu, buradan beslenebiliyoruz, yiyebiliyoruz vs. Ve benim oynadığım kişilik ve içinde yer aldığım meslek bu uzay gemisinin bir alegorisi gibi. Daha sıkıştırılmış pür ve saf ayla getirilmiş hâli. Ben de bu karakteri bu şekilde anlatmaya çalıştım. Fakat açıkçası ben bu hayatı şimdi da yaşadığımızı düşünüyorum. öte yandan filmin fazla hoş geri dönüşler olacağını düşünüyorum. bir defa ülkemiz sinemasının böyle bir çıkışa ihtiyacı vardı. Çünkü ben daha önce bu stil bir şey görmedim ülkemizde. Yolculuğunun da çok acayip olacağını düşünüyorum."
SELEN ÖZTÜRK: "DÖNÜŞMEYİ VE DÖNÜŞTÜRMEYİ SEVİYORUM"
'Senaryodan önce yönetmen notunu okudum ve fazla heyecanlandım, "Allah!" dedim. Çünkü ben pandemiden beri bu iklim krizi olaylarına şahane taktım. Hatta birtakım vakıflarla görüşmeler halindeydim, "Ne yapabiliriz" diye. Bir şey yapma ricası vardı bende de. Senaryoyu birazcık okuduktan sonradan menajerimi aradım ve "Ben bu filmde oynayacağım" dedim. Bu değin süratli oldu, senaryoyu daha bitirmeden bu kararı aldım. Çünkü ben de ayrı bir şey oynamak istiyordum ayrıca dönüşmeyi hem de dönüştürmeyi seviyorum. Bu filmde de dönüşeceğim ve dönüştüreceğim hikâyesine tutunup yola çıkmak istedim. öte taraftan kesinlikle hazır projeler bizim önümüze geliyor. Lakin ben oyuncu olarak ne katabilirimi görmezden gelecek bir yönetmenle doğrusu çalışmak istemiyordum. Evet, besbelli bir hayal var fakat o hayalin içine ben de geliyorum, geçmişim, deneyimim ve kendi hayalimle birlikte. Buluştuğumuzda birincil şunu sordum, "Fikir alışverişine açık mısınız? Yaratımda karşılıklı mıyız?". Onların da bu kadar diyaloğa açık olduğunu görür görmez çok rahatladım ve bu nedenle emin kararımı verdim.'
DÜNYANIN GİDİŞATINA DAİR ENDİŞELİYİM
Ben meraklı bir insanım. Hiçbir şeye körü körüne inanmadım bugüne değin. Hep kapım açık kaldı ve tekrar tekrar soru sordum. Oynadığım şahsiyet de öyle. Yüzde 99 sistem insanı olsa deha yüzde 1'lik bir soru işareti var. İçinde bir his... Ve ben hem Selen keza de filmdeki kadın olarak içinde bulunduğum hiçbir duruma yüzde 100 tamam değildim. Zaten filmin ilerleyen sahnelerinde kadının sorgulamaları ve merakı başlıyor çünkü bir yerde bir yanlışlık var. Evet, yemeği, suyu sistem göre veriliyor fakat içinde bir yeryüzünü görme isteği ve merakı da var. Oyunculuk konusunda ise kesin ve alışılmış tavır kalıplarının dışına çıktık. Bambaşka fizik hareketleriyle ve sakin bir şekilde oynadık. Bu çok güzeldi ve benim için aslında harika bir çalışma oldu. Film için keza saçlarımı kestim keza de kilo verdim. Filme gelecek olan yorumlar için gerçekte çok heyecanlıyım. İzleyiciler "Gerçekte bizi bu dünyaya ikna ettiler" derlerse başarmışım demektir. İkna etmek fazla kayda değer çünkü orası yeni bir dünya ve biz fazla farklı oynuyoruz. Olumlu dönüşler bekliyorum. Filmin de iyi bir gezi geçireceğini düşünüyorum. Hatta bizi de büyütecek yorumlar alacağımıza inanıyorum. Atıksız set tecrübesini ise öncelikle edindim. Daima yapmak istediğim bir şeydi lakin şimdiye kadar hep alışkanlıklarıma yenik düştüm. Amacım bu setteki deneyimimi bundan sonraki çalışma ortamlarıma da taşıyabilmek. Çünkü çevreme de bunu yaymak istiyorum. Bu önemli bir yaşam alışkanlığı haline gelmeli. Zira dünyanın gidişatına dair endişeliyim. İnsanların bu konularla ilgili bilgilenmelerini ve önlemler almalarını diliyorum.'
ALİ DEMİRTAŞ / AKŞAM GAZETESİ
FACEBOOK YORUMLAR